5 Şubat 2013 Salı

Hırsızlık 20.Yüzyıl Başında Gelenek Oldu





     Tarihi  ibadethanelerde bulunan, manevi ve maddi değerlerine paha biçilemeyen halı ve kilimler, seccadeler,  kandil ve şamdanlar, buhurdanlar, ayet ve hadislerle süslü yazı levhaları çoktan yok oldu. Bügün en büyük camilerimizin bile, Osmanlı dönemindeki zengin mefruşatı ile nasıl göründüğünü ancak hayal edebiliriz.

       Tarihi cami ve mescitlerimizin mimari kıymetleri kadar, süslenmesinde kullanılan taşınır kültür varlıkları da (teberrukat eşyası) dikkati çekici özelliklere sahip ve çok zengindi.Hem yapıları inşa ettirenler, hem çevresinde yaşayan cemaati ; onların daha güzel görünebilmesi için yaptıkları bağışlarla, ibadethaneleri adeta bir müze haline getirmişlerdi. Birbirinden kıymetli halı ve kilimler, seccadeler, kandil ve şamdanlar, buhurdanlar, üzerinde ayet ve hadisler ya da özlü sözlerin bulunduğu yazı levhaları, avizeler, top askılar, çekmeceler , yazma Kur’an’lar, rahle ve cüz muhafazalarının varlığını birçok  belgeden öğrenebiliyoruz.

       Ayrıca Kabe örtüleri, mukkades hatıralar, eski kılıç veteberler, sancaklardan oluşan malzemeyi de hatırlamak gerekli. Çoğu dönemlerinin kıymetli malzemesi ile üretilmiş olan bu eserler, zaman zaman kötü niyetli kişilerin hedefi olmuş ama bu koleksiyolar 19. yüzyılın sonuna kadar yerlerinde korunabilmişti. Bu dönemden itibaren İslam sanatına olan ilginin yükselmesi ile hırsızlık olayları arttı. Bazı yapıların birkaç ay içerisinde defalarca soyulması ya da ilgilililerinin cahillikle bu eserlere zarar vermesi karşısında, bunların bir müzede korunması  fikri ortaya çıktı. Böylece  Evkaf-ı  İslamiye ( İslam Vakıfları) adıyla bir müze oluşturuldu. Bu müze günümüzde Kültür Bakanlığı’na bağlı Türk ve İslam Eserleri  Müzesi’dir.

      Taşınır vakıf kültür varlıkları, Cumhuriyet  döneminde Kültür Bakanığı ‘na  bağlı müzelerde toplanmaya devem etti.  Manevi  değerleri kadar maddi değerleri de büyük olan bu eserlerin birçoğu da maalesef yurtdışındaki müzelere ve özel koleksiyonlara kaçırıldı.
  
        Tarihi camiler bugün neredeyse tüm eşyalarını kaybetmiş olarak ziyaretçilerini ve ibadet edenleri karşılamaktadır.  Özenle üretilen ve asırlarca camilerde biriken  bu özel eserler, çoğu zaman yapının mimarisini  tamamlayan unsurlardı.  Artık en  büyük  ve anıtsal camiler bile orijinal  eşyalarına sahip değildir. Çok övdüğümüz Süleymaniye , Selimiye, Sultanahmet gibi anıtsal camiler için de durum aynıdır. 
 

       En kötüsü ise, fonksiyonlarına  göre özenle tasarlanan ve üretilen bu özel  eserlerin yerine, türlü bahanelerle günümüzün kötü örneklerinin konması. Eski halı ve saf  seccadelerinin yerine, temizliği daha kolay oluyor denilerek tek parça kötü tasarlanmış halılar yayılmakta. Nefis cüz ve Kur ‘an muhafazalarının yerini, sıradan kitap rafları  ya da dolaplar almış, bazı camilerdeki  yüzlerce yıllık levhalar ise sahteleri, hatta fotokopileri ile değiştirilmiş durumda.

        Rahleler, tamamen unutulmuştur. Kandil ve şamdanlar kulanılması bile, bunlar yapının mekan etkisini   oluşturan en önemli unsurlardı. Bugün bir Osmanlı  mescidinin ya da bir selatin caminin zengin mefruşatı ile nasıl göründüğünü, ancak hayal edebiliriz. Cahillik ve ilgisizlik ile  yokettiğimiz  ya da   yutdışına kaçırılan bu eserlerle, camilerin içi  de boşaltılmıştır.

       Yakın geçmişe kadar tarihi camilerin duvarlarını süsleyen irili ufaklı levhalar çalındıkları gerekçesiyle Vakıflar tarafından toplatıldı,  çok küçük bir bölümü  bugün Beyezıt ‘daki  Hat Sanatları Müzesi ‘nde sergileniyor. Büyük kısmı ise depolarda. Toplanan binlerce halının sadece bazıları Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile Vakıf Halı  Müzesi ‘nde sergileniyor, gerisi depolarda yahut çoktan çürüdü.


Yazan--> Ayşe Nur KARA

Kaynak--> NTV Tarih


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder