Tarihi ibadethanelerde bulunan, manevi ve maddi
değerlerine paha biçilemeyen halı ve kilimler, seccadeler, kandil ve şamdanlar, buhurdanlar, ayet ve
hadislerle süslü yazı levhaları çoktan yok oldu. Bügün en büyük camilerimizin
bile, Osmanlı dönemindeki zengin mefruşatı ile nasıl göründüğünü ancak hayal
edebiliriz.
Tarihi cami ve
mescitlerimizin mimari kıymetleri kadar, süslenmesinde kullanılan taşınır
kültür varlıkları da (teberrukat eşyası) dikkati çekici özelliklere sahip ve
çok zengindi.Hem yapıları inşa ettirenler, hem çevresinde yaşayan cemaati ; onların
daha güzel görünebilmesi için yaptıkları bağışlarla, ibadethaneleri adeta bir
müze haline getirmişlerdi. Birbirinden kıymetli halı ve kilimler, seccadeler,
kandil ve şamdanlar, buhurdanlar, üzerinde ayet ve hadisler ya da özlü sözlerin
bulunduğu yazı levhaları, avizeler, top askılar, çekmeceler , yazma Kur’an’lar,
rahle ve cüz muhafazalarının varlığını birçok
belgeden öğrenebiliyoruz.
Ayrıca Kabe
örtüleri, mukkades hatıralar, eski kılıç veteberler, sancaklardan oluşan
malzemeyi de hatırlamak gerekli. Çoğu dönemlerinin kıymetli malzemesi ile
üretilmiş olan bu eserler, zaman zaman kötü niyetli kişilerin hedefi olmuş ama
bu koleksiyolar 19. yüzyılın sonuna kadar yerlerinde korunabilmişti. Bu dönemden
itibaren İslam sanatına olan ilginin yükselmesi ile hırsızlık olayları arttı.
Bazı yapıların birkaç ay içerisinde defalarca soyulması ya da ilgilililerinin
cahillikle bu eserlere zarar vermesi karşısında, bunların bir müzede korunması fikri ortaya çıktı. Böylece Evkaf-ı
İslamiye ( İslam Vakıfları) adıyla bir müze oluşturuldu. Bu müze günümüzde
Kültür Bakanlığı’na bağlı Türk ve İslam Eserleri Müzesi’dir.
Taşınır vakıf
kültür varlıkları, Cumhuriyet döneminde
Kültür Bakanığı ‘na bağlı müzelerde
toplanmaya devem etti. Manevi değerleri kadar maddi değerleri de büyük olan
bu eserlerin birçoğu da maalesef yurtdışındaki müzelere ve özel koleksiyonlara
kaçırıldı.
Tarihi camiler
bugün neredeyse tüm eşyalarını kaybetmiş olarak ziyaretçilerini ve ibadet
edenleri karşılamaktadır. Özenle
üretilen ve asırlarca camilerde biriken
bu özel eserler, çoğu zaman yapının mimarisini tamamlayan unsurlardı. Artık en
büyük ve anıtsal camiler bile
orijinal eşyalarına sahip değildir. Çok
övdüğümüz Süleymaniye , Selimiye, Sultanahmet gibi anıtsal camiler için de
durum aynıdır.
En kötüsü ise,
fonksiyonlarına göre özenle tasarlanan
ve üretilen bu özel eserlerin yerine,
türlü bahanelerle günümüzün kötü örneklerinin konması. Eski halı ve saf seccadelerinin yerine, temizliği daha kolay
oluyor denilerek tek parça kötü tasarlanmış halılar yayılmakta. Nefis cüz ve
Kur ‘an muhafazalarının yerini, sıradan kitap rafları ya da dolaplar almış, bazı camilerdeki yüzlerce yıllık levhalar ise sahteleri, hatta
fotokopileri ile değiştirilmiş durumda.
Rahleler,
tamamen unutulmuştur. Kandil ve şamdanlar kulanılması bile, bunlar yapının
mekan etkisini oluşturan en önemli
unsurlardı. Bugün bir Osmanlı mescidinin
ya da bir selatin caminin zengin mefruşatı ile nasıl göründüğünü, ancak hayal
edebiliriz. Cahillik ve ilgisizlik ile
yokettiğimiz ya da yutdışına kaçırılan bu eserlerle, camilerin
içi de boşaltılmıştır.
Yakın geçmişe
kadar tarihi camilerin duvarlarını süsleyen irili ufaklı levhalar çalındıkları
gerekçesiyle Vakıflar tarafından toplatıldı, çok küçük bir bölümü bugün Beyezıt ‘daki Hat Sanatları Müzesi ‘nde sergileniyor. Büyük
kısmı ise depolarda. Toplanan binlerce halının sadece bazıları Türk ve İslam
Eserleri Müzesi ile Vakıf Halı Müzesi
‘nde sergileniyor, gerisi depolarda yahut çoktan çürüdü.
Yazan--> Ayşe Nur KARA
Kaynak--> NTV Tarih
Kaynak--> NTV Tarih
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder