Ünlü "Normandie" gemisi yapımı yıllar süren, 1932'de suya indirilen Fransız yapımı devasa bir gemidir. Atlas Okyanusu'nu o güne kadarki en kısa sürede -5 günde- geçmiştir. New York Limanı'na demirliyken Amerika Birleşik Devletleri II. Dünya Savaşı'na girince, Amerikan ordusu gemiye el koydu. Geminin adı "Lafayette" olarak değiştirildi ve tadilatına başlandı. Bu tadilat çalışmaları sırasında can yeleklerinin tamamı bir araya yığılmıştı. Bir işçinin kaynak makinesini bu yanıcı yığına düşürmesi büyük bir yangın başlattı. İtfaiyenin teknik açıdan yanlış şekilde üst güvertelere su sıkması sonucu yan yatan gemi 1946'da hurdaya ayrıldı.
28 Nisan 2013 Pazar
Normandie Gemisi
Ünlü "Normandie" gemisi yapımı yıllar süren, 1932'de suya indirilen Fransız yapımı devasa bir gemidir. Atlas Okyanusu'nu o güne kadarki en kısa sürede -5 günde- geçmiştir. New York Limanı'na demirliyken Amerika Birleşik Devletleri II. Dünya Savaşı'na girince, Amerikan ordusu gemiye el koydu. Geminin adı "Lafayette" olarak değiştirildi ve tadilatına başlandı. Bu tadilat çalışmaları sırasında can yeleklerinin tamamı bir araya yığılmıştı. Bir işçinin kaynak makinesini bu yanıcı yığına düşürmesi büyük bir yangın başlattı. İtfaiyenin teknik açıdan yanlış şekilde üst güvertelere su sıkması sonucu yan yatan gemi 1946'da hurdaya ayrıldı.
23 Nisan 2013 Salı
SİMO HAYHA (BEYAZ ÖLÜM)
Tarihe en fazla adam öldüren keskin nişancı olarak geçmiştir.
Nam-ı değer beyaz ölüm. Kış Savaşı boyunca(1939-1940) keskin nişancı olarak Fin Ordusunda Kızıl Orduya karşı görev yaptı. Hava sıcaklığının -40 ile -20 °C arasında iken beyaz kamuflajı ile doğrulanmış 505 doğrulanmamış 37 Sovyet askerini öldürmüştür. Bu rakamlardan gerçek sayının çok daha fazla olduğu düşünülüyor. Fin – Rusya savaşında 100 günden az zamanda bu kadar kişiyi öldürmesi, Rusların ilgisini çekmiş askerleri korkutan bu keskin nişancı için önce bir keskin nişancı, sonra bir keskin nişancı grubu o da yeterli olmayınca da bir bölük asker göndermişlerdir. Bembeyaz giyinen ve nefesi karda belli olmasın diye kar çiğneyen bu akıllı asker, Rusların korkulu rüyası olmaya devam etmiş ta ki şarapnel parçası çenesini dağıtıncaya kadar. Ölmesine kesin gözüyle bakılan Simo 3 ay sonra barışın ilan edildiği gün hastahanede uyanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başarılı bir geyik avcısı ve köpek yetiştiricisi oldu ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Urho Kekkonen ile avlandı. Simo Häyhä, güneydoğu Finlandiya'da, Ruokolahti'de, Rus sınırına yakın bulunan küçük bir köyde ömrünün son yıllarını geçirmiştir.
22 Nisan 2013 Pazartesi
Mustafa Kemal'in Edremit Ziyareti
15 Nisan 2013 Pazartesi
13 Nisan 2013 Cumartesi
Şehitlik Bildirimi
ÇANAKKALE SAVAŞINDA ŞEHİT OLAN ASKERLERİN AİLELERİNE GÖNDERİLEN ŞEHİTLİK BİLDİRİMİ
21. Alay 1. Tabur 1. Bölük, zevciniz Yüzbaşı Kazım Efendi, 14 Nisan 1331 (Rumi) tarihinde Seddülbahir Muharebesi'nde bir Osmanlı Askerine yakışan kahramanlık ve fedakarlıkla şehit oldu.
Din-i Celil-i İslam'ın ve mukaddes vatanın müdafaası uğrunda hayatını feda edenlerin arkalarında bıraktıklarına düşen vazife ye's ve fütur (yas ve üzüntü) değil, fahr ve sürurdur. (övünç ve sevinçtir)
Bütün arkadaşları gibi merhumun da kıymetli hatırası yalnız daha büyük ailesi olan ordunun kalbinde ebediyen saklı kalacağına ve intikamının düşmanlarımızdan alınacağına emin ve bununla müteselli olunuz.
Muhterem şehidin bütün yakınları ve sevenleri için Allah'tan ecir ve sabır tazarru ederek beyan-ı hürmet eylerim.
Başkumandan Vekili Enver."
10 Nisan 2013 Çarşamba
Osmanlı Padişah Tuğraları
Tuğra, an’aneye göre Oğuz Hanın tahrirî alâmeti imiş; bazı Türk âlimleri bu tabirin, efsanevi bir kuş olan (Tuğrı) dan geldiğini ve bu kuşun Oğuzların büyük Hâkanının arması olduğunu kabul ediyorlarsa da mehaz göstermiyorlar. Tuğrayı büyük Selçukilerde, Anadolu Selçukilerinde, Anadolu Beyliklerinde, Memlûklerle Osmanlılarda da görmekteyiz. Osmanlı Tuğraları sonradan arma şeklini alarak paralarda, resmî binalarla resmi kağıtların üzerinde ve hüviyet varakalarında da kullanılmak suretiyle taammüm etmiştir.
Tuğra’nın Farsçası (Nişan) ve Arapçası (Tevkî) dir. Osmanlılarda Tuğra, hükümdarın ismini havi alâmeti demektir.
İlk Tuğrayı Osmanlı Hükümdarı Orhan Bey’de görüyoruz. Yukarıdan beri verilen izahat tuğranın büyük Selçukilerden itibaren ne suretle yayıldığını göstermiş olduğundan bunun Osmanlılara Anadolu Selçukileri veya hemhudut olan Anadolu Beylikleri vasıtasiyle geçtiğine şüphe yoktur. O halde Tuğra’nın, Birinci Murad Beğin pençe ve parmaklarının resmi olduğu hakkındaki efsanenin bir kıymeti kalmamıştır. Daha sonra birinci Murad Beğden itibaren Hükümdarın kendi adı ile babasının adından terekküp eden tuğralı imzaları görülmektedir.
Tuğralarda hükümdarların isimleriyle babalarının adları vardır; bundan başka on sekizinci asır ortalarına kadar Padişahın babasının adının sonuna (Hân) sıfatı ilâve edilmektedir. Hükümdarın ismi tuğranın en altına yazılır. Bu ismin son harfinin az yukarısından başlıyarak sola doğru gidip bir kavis teşkil eden () kelimesi ve hükümdar isminin üzerine de babasının adı konur ve Hân kelimesinin () nunu da ikinci bir kavis teşkil ederdi en üstten geln (muzaffer) in ( R) harfi sağdan sola ve kavsin ortasına doğru bir kol teşkil ederek uzanır ve bunun üzerine de ( daima) ibaresi konurdu. Alttaki birinci kavsin genişliği daha büyük olup ikinci kavis anın içerisinden dönmektedir; her iki kavsin uçları tuğranın flama veya koliarının içerisinden geçerek sağda ve en sonda darala darala nihayet birbirlerine bitişirlerdi.
Evvela Berat, Menşur ve Fermanların üzerlerine çekilen tuğra daha sonra paralarda ve yine bu ilk devrelerde (on beşinci asır) defterhane defter ve kayıtları başında ve daha sonra ise bir arma olarak senetlerle pullar ve Bayrak, Nüfus tezkeresi, damga resmi kağıdı üzerinde ve bainalarda görülmek suretiyle umumileşmiştir.
Osmanlılarda tuğranın ilk şekline dair bu izahatı verdikten sonra tuğra çekmek selahiyeti hakkında kısaca malumat verelim. Osmanlılarda tuğrayı Nişancı veya Tevkiî denilen ve ilk devirlerde Divânı Hümâyun Dairesinin şefi olan Tuğraî çekerdi. Bunun memuriyeti hakkında Osmanlı vesikalarında Tuğraî, Tevkiî ve Nişancı tabirlerinin her üçü de kullanılmıştır; bu hususta bir kaide yoktur. On altıncı asrın ilk yarısından sonra Tuğraî tabiri kullanılmamış ve on sekizinci asırdan itibaren ise (Tevkiî) ıstılahı teammüm etmiştir.
Kaynak--> http://www.ttk.org.tr
7 Nisan 2013 Pazar
Piri Reis'in Haritaları
15. yüzyıl da yaşamış olan ve yaşadığı dönem boyunca ilklere imza atan Piri Reis malesef 80 küsür yaşında idam edilmiştir.
Google Türkiye temsilcileri ise bunu unutmayıp, Piri Reis'in ölüm yıl dönümünü kutlamak amacı ile Google Türkiye sayfasına Piri Reis'in özel logosunu eklemiştir.
Tunus Haritası
Venedik Haritası
Sicilya Haritası
Nil Nehri Haritası
Malta Haritası
İstanbul Haritası
Ayrıca bakınız --> 2013 Piri Reis Yılı ve Piri Reis'in Dünya Haritası
4 Nisan 2013 Perşembe
Yunus Emre'nin bilinmeyen şiirleri bulundu
Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Fatih Köksal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık bir yıl önce İstanbul'da bir sahaftan eski kitapları alırken, el yazması birkaç kitap da satın aldığını söyledi.
Kırşehir'e geldiğinde yaptığı incelemede, kitaplardan birinin Yunus Emre Divanı olduğunu gördüğünü ifade eden Köksal, şiirleri incelemeye aldığını dile getirdi.
Lisans öğrenciliğinden bu yana Yunus Emre hayranı olduğunu ve onun üzerine araştırmalar yaptığını, dikkatli bir inceleme ve karşılaştırmalar yaptığında, 17 şiirin daha önce yayınlanmadığını gördüğünü vurgulayan Köksal, şöyle konuştu:
“Kitaptaki şiirleri okurken bazılarının Yunus Emre Divanı'nda bulunmadığını fark ettim. Yunus Emre Divanı'nı baştan sona birkaç kere okumuş birisi olarak şiirler bana yabancı geldi. Yunus Emre ile ilgili cumhuriyetten önce ve sonra yazılmış kitaplarla karşılaştırdığımda 17 şiirin Yunus Emre divanlarının hiç birinde bulunmadığını gördüm. El yazması Yunus Emre Divanı kitabının kağıt, cilt ve yazı incelemesinde 17. yüzyıla ait olduğunu tespit ettim. Şiirler gerçekten orijinal, güzel şiirler. Yunus Emre'nin dilini, üslubunu bilen, Yunus'u tanıyanlara bir ikisini okuyunca tereddüt kalmaz. Bende hiç bir tereddüt hasıl olmadı. Dil, üslup tamamen Yunus Emre. Diğer şiirlerinden hiç de geri kalmaz. 17 şiirin 13. yüzyıldan buyana bulunmamış olması ve yeni tespit edilmiş olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”
Kitapta 200'ün üzerinde şiir olduğunu aktaran Köksal, Anadolu'da, Yunus Emre ve diğer şairlerin daha bulunmamış bir çok şiir ve eserinin olabileceğini tahmin ettiğini kaydetti.
2 Nisan 2013 Salı
Saltanatın Acı Reçetesi: Kardeş Katli
Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren merkeziyetçi bir anlayışa sahip olmuştur. Bu nedenledir ki hiçbir ayrılıkçı güç odağını, hanedan içinde dahi olsa kabul etmez. Ayrıca bir veraset kanunu olmadığı için kimin hükümdar olacağı belli değildir. Eski Türk devlet anlayışına göre devlet, kardeşler arasında bölünürdü. Osmanlılarda da ilk önce bu anlayışa yönelmişti.
Osman Bey öldüğünde oğlu Orhan Bey, kardeşi Alaeddin Bey'e ülkenin ortak bir biçimde yönetilmesini teklif etmişti. Alaeddin Bey ise Osmanlılarda saltanat anlayışının temelini atacak olan şu sözleri sarf ederek yönetimi kardeşi Orhan'a teslim etmiştir: " Bir sürüye bir çoban, bir devlete bir baş gerek"
Bu anlayış artık hanedanda ikinci bir gücün yer alamayacağı anlamına geliyordu. Orhan Bey'den sonra I.Murad, saltanat davasına girişen kardeşleri İbrahim ve Halil Beyleri öldürterek Osmanlı Hanedanı'nda ilk kardeş katlini gerçekleştirdi. Ayrıca Bizans ile işbirliği yapan oğlu Savcı Bey'i de öldürttü. I.Murad'dan sonra Yıldırım Bayezid, başkaldırma ihtimaline karşı askeri gücü bulunan kardeşi Yakub Bey'i ortadan kaldırttı.
Kardeş katli devletin gidişatını sağlayan bir uygulama olduğundan Fatih Sultan Mehmed tarafından kanunlaştırıldı. Hanedandaki belirsizlik ortadan kaldırılıp gidişat yoluna koyuldu. Fatih, kanunnamesinde şöyle diyordu:
Evladımdan her kimesne (kime) saltanat müyesser (nasip) ola, karındaşların nizam-ı alem (dünyanın düzeni) için katl etmek münasiptir (uygundur). Ekser-i ulema (alimlerin geneli) dahi tecviz vermiştir (caiz görmüş,onaylamıştır). Anınla amil olalar (böyle uygulasınlar).”
Bu kanundan sonra II.Bayezid Cem'in oğullarını, Yavuz Sultan Selim şehzade Ahmed, Korkut ve evlatlarını, Kanuni kendi oğullarını, III.Mehmed, III.Murad, IV.Mehmed ve IV. Murad kardeşlerini hep bu kanuna dayanarak ortadan kaldırmışlardır.
İslamiyet öncesindeki Türk devletleri kardeşler arasında bölündüğünden düşmanları için kolay birer av olmuşlardı. Devlet içinde karışıklık çıkartmak düşmanlar için kolaydı. Ancak bu sistem ile birlikte bir kardeş öldürülerek onun, etrafında diğer Müslümanlardan asker toplayıp iç savaş çıkartması ve böylece binlerce Müslümanın kanının dökülmesi önlenmiş oluyordu. Düşmanlara kolay bir lokma olmamak için getirilen kardeş katli sistemi, aslında ülkenin bütünlüğünü kardeşlerinin kanına tercih eden Osmanlı padişahları için bir fedakarlık göstergesidir. Devletin varlığı ve birliği için kardeş katli Osmanlılar için kaçınılmaz bir çare, bunu kanun haline getiren Fatih Kanunnamesi de acı bir reçetedir.
Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinin tasviri
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)